Son yıllarda giderek artan kadın cinayetleri ve şiddeti, toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesini daha da önemli hale getiriyor. Her gün gazetelerde yer alan kadın cinayeti haberleri, kadınların güvenliğini tehdit eden birer alarm niteliğinde. Bu bağlamda, genç bir kadın olan Sena, cinayet mağduru olarak anılmak istemediğini ve bunun yerine, toplumu bilinçlendirmek için bir fark yaratma çabasında olduğunu ifade ediyor. İşte Sena'nın seslenişi ve kadın cinayetlerine karşı verdiği mücadele.
Sena, genç yaşında sert bir hayatla karşılaşmış bir kadındır. Yaşadığı olaylar, onu hayatta kalma mücadelesine yönlendirmiştir. Fakat onun hikayesi yalnızca bir kadın cinayeti kurbanı olmanın ötesinde; bu, aynı zamanda cesaret ve direnç hikayesidir. "Kadın cinayeti olarak anılmak istemiyorum," diyen Sena, kadınların sadece bir istatistik değil, yaşam dolu bireyler olduğuna dikkat çekiyor. Toplumda pek çok kadının benzer sıkıntılarla karşı karşıya kaldığını belirterek, sesini duyurmanın ve farkındalık yaratmanın önemini vurguluyor.
İlk olarak, kadın cinayetlerinin önlenmesi için eğitimin önemini dile getiren Sena, toplumsal yapının değiştirilmesine yönelik adımlar atılması gerektiğine inanıyor. Kadınların sadece fiziksel değil, aynı zamanda psikolojik olarak da desteklenmesi gerektiğini vurgulayan Sena, "Bir kadının şiddetle karşılaştığında destek görebileceği bir alan yoksa, sesini duyurmakta zorlanır," diyor. Bu noktada, ailelerin, eğitim sisteminin ve medyanın rollerinin altını çiziyor. Varlıklarından haberdar olunmayan ya da göz ardı edilen bu dinamiklerin, kadın cinayetlerinin artmasındaki temel etkenler olduğunu savunuyor.
Sena, kadın cinayetlerine karşı toplumsal dönüşümün gerektiğini açık bir şekilde ifade ediyor. "Kadınların hayatlarını korumak, sadece kanunlar aracılığıyla olacak bir şey değil," diyerek, toplumun tüm kesimlerinin bu mücadelenin içinde yer alması gerektiğine dikkat çekiyor. Bunun için, herkesin kendi alanında yapabileceği küçük ama etkili katkıların olduğunu belirtiyor. İş yerlerinde uygulamalar ve eğitimler, okullarda verilmesi gereken dersler ve aile içindeki kötü alışkanlıkların değiştirilmesi, gelecekte daha güvenli bir toplum yaratmanın anahtarı olduğuna inanıyor.
Merhamet ve empati kavramlarının bu dönüşümün en önemli bileşenleri olduğuna da vurgu yapıyor. Toplumda eleştirmekten çok, anlamanın ve sevecenliğin ön planda olması gerektiğini ifade eden Sena, "Birbirimizi anlamaya çalışmak, farklılıklara saygı duymak, tedavi edici bir süreçtir," diyor. Buradan hareketle, kadın cinayetleri ve şiddetin sona ermesi için toplumsal bir hareket oluşturulmasını ve herkesin bu hareketin bir parçası olmasını öneriyor.
Sena’nın bu cesur çağrısı, sadece onun değil, benzer durumlarla karşılaşan pek çok kadının sesi oluyor. Onların hikayeleri, ailelerine, arkadaşlarına ve çevrelerine duyuruldukça, toplumsal farkındalık artacak ve yıllardır süregelen bu sorun için kalıcı çözümler üretme imkanı doğacaktır. İnsanın insana duyduğu merhamet ile başlayacak olan bu dönüşüm, belki de birçok kadının hayatını kurtaracak, yeni hikayelerin yazılmasına vesile olacaktır.
Sonuç olarak, Sena'nın sesini duyurmak istemesi, aslında tüm kadınların bir araya gelmesi gereken bir yolculuk. Kadın cinayetleri artık sadece bireylerin değil, toplumun sorunu haline gelmiş durumda. Bu bağlamda, herkesin üzerine düşen sorumluluklar var. Kadınların yaşam haklarına sahip çıkmak ve onları korumak, toplumun her bireyine düşen bir sorumluluk. Sena gibi cesur kadınların hikayeleri, bu mücadelede önemli bir ilham kaynağıdır ve bizleri harekete geçmeye çağırmaktadır.